ile de bambaşka olan ve şu anda milyonlarca gözün onun üzerinde toplandığı müstesna varlık, sanki hiçbir şeyle alâkadar değildi ve hiçbir hâdiseden haberi yoktu.

Mahkemenin içindeyim. Ulvi isim zikredilir edilmez, büyük adam koca bir milletin, dinin ve devrin tarihî mümessili olarak içeri girdi. Ufak bir kaynaşmayı müteakip çıt yok. Herkes, bu muhteşem ve muazzam anın manasını ve heyecanını duymakta.

Hastayım demelerine rağmen, Üstadımızın yerlerinden yıldırım gibi fırlayarak itiraz ve izahları, mahkeme heyetinin hayranlıkla büyük adamı seyri… İkinci celsede daha muazzam bir kalabalık… Üstadımızın, vukufsuz ehl-i vukuf raporuna bizzat verdikleri hârikulâde cevaplar ve mahkemenin 5 Mart’a ta’liki…

Titreyerek, günah ve zaaflarıma bin teessüf ve tövbe ederek yaklaşıp mübarek ellerini sonsuz bir iştiyakla öptüğüm ve içimi tertemiz tutmaya çabalayarak gözlerini bulmaya cesaret ettiğim o an, o gün, hatıralarımın en büyük ve en nâdide yadigârı olacak. Üniversiteli diğer kardeşlerim, Üstadımızın hizmetinde bulunmakla şeref-i uzmaya kavuşmuşlar. O Üstadımızdan Cenab-ı Hak, ebediyen razı olsun ve bütün talebelerine ve bilhassa benim gibi bîçare, zavallı ve âcizlere akıl, dirayet, azim ve ihlas ihsan buyursun, âmin!

Evet kardeşim, bu asrın manevî şahı olduğu; hayatı ve eserleriyle sabit olan bir Üstadın eserlerini biz muhtaçlara lütfeden Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükürlerle beraber şu zamanın yaralarına en münasip bir ilaç, bir merhem ve zulümatın tehacümüne maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi’ bir nur ve dalalet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olan Risale-i Nur’u, ölünceye kadar okuyacağız, neşredeceğiz inşâallah.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

İstanbul Üniversitesi

Nur talebelerinden

Kâmil

***