Üstadın Emirdağ’da Zehirlenmesi

Bir siyasî memurun iğfali ve “İmhası için yukarıdan emir aldık.” demesine aldanan bir bekçibaşı, Üstadın penceresine geceleyin merdivenle çıkarak yemeğine zehir atmış, ertesi gün Üstad zehirlenerek kıvranmaya başlamıştır. Zehirin tesiri çok azîm olduğu halde, kendisi “Cevşenü’l-Kebir gibi evrad-ı kudsiyelerin feyziyle ölümden muhafaza olunuyorum. Fakat hastalık, ızdırap çok şiddetlidir.” derdi. Bir hafta kadar aç susuz denecek bir halde perişan bir vaziyette inlemiş, sonra biiznillah şifa bulup tekrar tashihat gibi Risale-i Nur vazifeleriyle iştigale başlamıştı. Bu şiddetli hastalık zamanlarında aslâ namazlarını terk etmedi. Yalnız ikinci ve üçüncü zehirlenmek zamanında, tahammülü gayr-ı kabil bir hastalıkta iki üç gün farzını yatağında ancak kılabildi.

Ölüm tehlikesi geçirdiği günlerde, bir gece sabaha kadar yanında nöbet bekleyip gözyaşları içinde Üstada dikkat eden iki talebesi diyor: “Sabaha yakın, gözleri kapalı olduğu halde doğruldu, ellerini dergâh-ı İlahiyeye açıp yavaş bir sesle birkaç kelime ile Risale-i Nur hizmetinin inkişafına ve talebelerinin selâmetine dua etti. Sonra bayılmış vaziyette yatağa düştü.”

Hizmetini sıra ile iki üç genç talebesi îfa ederdi. Bir müddet onlar da men’edilmişse de çalışkan talebeleri hizmetinden aslâ vazgeçmeyerek yüksek bir fedakârlık gösterdiler.

Emirdağı’nın resmî büyük bir memuru, bilâhare Nur’un kahraman bir talebesi olan arkadaşına: “Gizlice Said Nursî’nin imhası için gizli bir plan ve emir var.” demiştir. İşte Üstada yapılan bütün muameleler, böyle bir planın neticesi olarak cereyan etmiştir. Bir iki defaya münhasır değil, uzun seneler müddetince daimî olduğu için yapılan zulüm, tarassud ve manevî baskı çok elîm ve acı idi.

Üstad ilk iki sene Çarşı Camii’ne gider, cemaate iştirak ederdi. Ekser günler ikindi namazını camide kılar ve yatsıya kadar orada kalır, sonra evine gelirdi. İki sene böyle devam etti; sonra kaymakam, insanlarla görüşüyor diye camiden men’etti.

Emirdağı’nda ikameti zamanında başta Isparta olarak çok yerlerde Nur risaleleri el yazısıyla çoğaltılıyordu. Risaleleri okuyup