neticesine mazhar buyurulmaktır. İman-ı tahkikî yolunda buluştuğumuz Hakkı Efendi ile niyetimiz hakka, sıdka, ihlasa iştirakimiz muhakkaktır.

Hulusi

***

Bu mektubunuzdaki sual ile ve en son yazılmış olan Otuz İkinci Söz ile münasebet ve müşabehet nevinden bu defaki arîza-i cevabiyem üç vakfeli oldu.

Demek oluyor ki Risale-i Nur manevî bir güneş, her bir Söz muhtelif kadirlerden nurani yıldızlar ve Otuz İkinci Söz üç mevkıfı ile bu yıldızların hepsinin üstünde parlayan ve enzar-ı dikkati hâh nâ-hâh üzerlerine celbeden hâlis nurdan vücuda gelmiş birinci kadirden pek nurlu, erbab-ı imana gülümseyen, ahzab-ı dalalete haşmetle bakan, gözlerini kör eden, erbab-ı gafleti uyandıran pek haşmetli, çok nurlu birinci kadirden bir kevkeb-i nevvardır. Ne yapayım talebenizin dili bu kadar dönüyor. Yoksa bu sönük ifade o mübarek Sözler için sarf edilmek lâyık olmadığını biliyorum.

Bizden Üçüncü Maksat’ın tesirini sual buyuruyorsunuz. Biz Hakkı Efendi ile ittifaken deriz ki: İçindeki hakikatler cerh edilmez, içinde lüzumsuz bir şey yok, zararlı bir kayıt mutasavver değil. Dikkatle dinleyenler, Allah tevfik verirse imanını kurtarabilirler. Bu hakaikle Avrupa ehl-i dalaletine de meydan okunur, fikrindeyiz. Bu kabîl dalalet ve gaflette olanlar ya mübarezeden mağlup olurlar ya ulviyeti hissedip tegayyüb ederler yahut Ebucehil gibi hakikati kabul etmemekte inat ederler veya dehşetlerinden kulaklarını kapayıp kaçarlar, fikir ve kanaat ve imanındayız. Sözler’i dinleyenlerin bir sükût-u mestî göstermeleri, izhar-ı hayret eylemeleri, kudretleri derecesinde takdiratta bulunmaları her halde düşündüğümüze kuvvet verir bir keyfiyettir. Ümit ve tahminimizi tasdik ediyor.

Hulusi

***

Niyetim büyük, tevfik Hudâ’dan. Yalnız oda cemaatimize Yirmi Beşinci Söz’e kadar okudum ve inşâallah devam edeceğim. Emrinize tebean ve duanıza binaen fütur getirmiyorum. Maddî vazifem oradakinden daha ağırdır. Fakat her umûrumda Allah’a istinad ettiğim