وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا

Bu cümledeki و , vav-ı haliyedir yani mâba’dinin mâkabline hal olduğuna delâlet eder. Demek كُنْتُمْ اَمْوَاتًا , تَكْفُرُونَ nin fâiline haldir. Halin, zevi’l-halin âmili ile beraber olması şarttır. Halbuki burada dört cümle vardır. Bunlardan ikisi mazi, ikisi müstakbel olduklarından zevi’l-halin âmili olan تَكْفُرُونَ ile zamanca mukarin değildirler. Binaenaleyh و ın haliyeti, bir mukaddere işarettir.

Takdir-i kelâm: وَتَعْلَمُونَ اِنْ كُنْتُمْ اَمْوَاتًا Bu itibarla تَكْفُرُونَ nin fâiline تَعْلَمُونَ cümlesi hal olur. Öteki cümleler اِنْ e haber olurlar.

Sual: Onlar, birinci ölüm ile bir hayatı bilirlerse de Allah’tan olduğunu bilmezler, inkâr ederler. İkinci hayat ile Allah’a rücûu zaten inkâr ederler?

Cevap: Cehli izale edecek deliller zahir iken o vechile cehil denilmemesi, belâgatın kaidelerinden biridir. Buna binaen birinci mevt ile birinci hayatın etvar ve ahvaline yapılan dikkat, Sâni’i ikrar ve tasdik etmeye icbar eder ve aynı zamanda evvelki hayat ve mematın Allah’tan olduğunu bilmek, ikinci bir hayatın olacağına da zihni ikna ve icbar eder. Hal böyle iken, cahil telakki ettiğin o kâfirler, âlimler sırasına dâhildirler.

كُنْتُمْ deki hitaptan, onların âlem-i zerratta dahi bir nevi vücud ve taayyünleri olduğu anlaşılıyor. Yoksa o zerrat, tesadüf ile rastgele muayyen cisimleri teşkil edemez.

اَمْوَاتًا tabiri لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا nin mealine îmadır.

فَاَحْيَاكُمْ

Bu ف takip ve ittisali ifade eder. Yani mâkabliyle mâba’dinin arasında mesafe olmayacaktır. Halbuki burada, mevt ile hayat arasında uzun bir mesafe vardır. Evet fakat bu ف Sâni’i ispat eden