vücub-u vücud, Vâhid-i Ehad’i ispat ettiği muhteşem bir hitabeyi mukteda-bih ittihaz ederek mevzu ve gaye-i maksadı o kadar ta’mik ve tevzi eder ki bu hakaike ait takdirat ancak müellifinin lisan ve kalemine menut ve mütevakkıf olup, yalnız mükerreren sâdır olan emre mutavaat niyet ve kasdıyla şürû’ edilen şu fihristte deriz:

Birinci Fıkrada: Semavattaki deveran ve bu kesret içindeki acib sükûnetle kemal-i faaliyet, Mabud-u Bi’l-hak olan Vâcibü’l-vücud Vâhid-i Ehad’e delâlet ettiğini…

İkinci Fıkrada: Fezanın bulut, şimşek, yıldırım, rüzgâr, yağmurlarla faaliyet ve icraat-ı hayret-efzası yine mezkûr biküll-i lisan olan Vâcibü’l-vücud, Vâhid-i Ehad’e dâll bulunduğunu…

Üçüncü Fıkrada: Unsurlar sair müştemilatıyla ve küre-i arz umum mahlukatıyla ve teferruatıyla…

Dördüncü Fıkrada: Edille-i sâbıka gibi denizler, nehirler, pınarlar maruf biküll-i ihsan olan Vâcibü’l-vücud, Vâhid-i Ehad’e delâlet ettiğini…

Beşinci Fıkrada: Geçen şehadet gibi; dağlar, zelzele tesiratından zeminin muhafaza ve sükûnetine ve içindeki inkılabat fırtınalarından selâmetine ve denizlerin istilasından halâsına hem havanın muzır gazlardan tasfiyesine ve suların iddiharına ve zîhayatlara lâzım maddelerin hazinedarlığına ettiği hizmetler ve hikmetler ile Vâcibü’l-vücud’un vücuduna ve vahdetine şehadet ettiğini…

Altıncı Fıkrada: Geçen deliller gibi zemindeki ağaçların ve nebatatın; yapraklar, çiçekler ve meyvelerin cezbedarane hareket-i zikriyeleri ve kemal-i suhuletle giydirilen cihazat ve ziynetleri bilbedahe vücub-u vücud ve vahdet-i Bâri’ye delâlet ettiğini…

Yedinci Fıkrada: Keza zîruhun ve hususan nev-i beşerin cisimlerinde mevcud ve muntazam saatler ve makineler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî aza ve cevarih ve bilhassa havass-ı hamse-i zahire gibi kemal-i faaliyetle iş gören duygularıyla vahdaniyeti ispat ettiğini…

Sekizinci Fıkrada: Kâinatın hülâsası olan insan ve insanın zübdesi olan enbiya ve evliya ve asfiyanın hülâsaları olan kalplerinin ve akıllarının müşahedat ve keşfiyat ve ilhamat ve istihracatıyla, yüzler icma ve tevatür kuvvetinde ve kat’iyetinde vücub-u vücud ve vahdet-i İlahiyeye şehadet ettiklerini kemal-i