kalplerine uzanmış manevî telefonları olduğu gibi semavat âlemi, yalnız âlem-i cismanîye bakmıyor; belki âlem-i ervahı ve âlem-i melekûtu tazammun ettiğinden, bir cihette perde altında âlem-i şehadeti ihata etmiştir.

Hem âlem-i bâkiden ve dâr-ı bekadan olan cennet dahi hadsiz uzaklığıyla beraber, yine o daire-i tasarrufatı, perde-i şehadet altında, her tarafta nurani bir surette uzanmış, yayılmış.

Sâni’-i Hakîm-i Zülcelal’in hikmetiyle, kudretiyle, nasıl ki insanın başında yerleştirdiği duygularının merkezleri ayrı ayrı olduğu halde, her biri umum o vücuda, o cisme hükmediyor ve daire-i tasarrufuna alabiliyor.

Öyle de bu insan-ı ekber olan kâinat dahi mütedâhil ve birbiri içinde bulunan daireler gibi binler âlemleri ihtiva ediyor. Onlarda cereyan eden ahvalin ve hâdiselerin küllî ve cüz’iyeti ve hususiyeti ve azameti cihetiyle medar-ı nazar olur, yani o cüzler, cüz’î ve yakın yerlerde ve küllî ve azametliler küllî ve büyük makamlarda görülür.

Fakat bazen cüz’î ve hususi bir hâdise, büyük bir âlemi istila eder. Hangi köşede dinlenilse o hâdise işitilir.

Ve bazen de büyük tahşidat, düşmanın kuvvetine karşı değil belki izhar-ı haşmet için yapılır. Mesela, Hâdise-i Muhammediye (asm) ve vahy-i Kur’an’ın hâdise-i kudsiyesi, umum semavat memleketinde, hattâ o memleketin her köşesinde en mühim bir hâdise olduğundan, doğrudan doğruya çok uzak ve çok yüksek olan koca semavatın burçlarına nöbettarlar dizilip, yıldızlardan mancınıkları atarak, casus şeytanları tard ve def’ediyorlar vaziyetinde göstermek ve ifade etmekle, vahy-i Kur’anînin derece-i haşmetini ve şaşaa-i saltanatını ve hiçbir cihette şüphe girmeyen derece-i hakkaniyetini ilana bir işaret-i Rabbaniye olarak, o vakitte ve o asırda daha ziyade yıldızlar düşürülüyormuş ve atılıyormuş. Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan dahi o ilan-ı tekvinîyi tercüme edip ilan ediyor ve o işaret-i semaviyeye işaret eder.

Evet, bir melaikenin üfürmesiyle uçurulabilir olan casus şeytanları, böyle bir işaret-i azîme-i semaviye ile melaikelerle mübareze ettirmek, elbette o vahy-i Kur’anînin haşmet-i saltanatını göstermek içindir.

Hem bu haşmetli olan beyan-ı Kur’anî ve azametli tahşidat-ı semaviye ise cinnîlerin, şeytanların, semavat ehlini mübarezeye ve