gör ve dinle ki çendan gözleri cennette tenezzüh eder fakat vicdanlarındaki cehennem tazip eder. Öyle de mehasinine işaret ve istiğnasına remiz ve teellüm-ü firaka îma ve şevke tasrih ve taleb-i visale telvih ve terahhumunu celbeden hüsnüne tansis etmekle beraber, hissiyatını tahrik eden heyet-i etvarıyla çok hayalat-ı rakikayı göstermişlerdir.

İşaret:

Nasıl bir hükûmetin intizamında, her memura istidadı nisbetinde, vazife derecesinde, hizmet miktarınca ücret vermek lâzımdır. Öyle de böyle meratib-i mütefaviteden ihtilat eden manalar ise garaz-ı küllî olan “mesûk-u lehü’l-kelâm”ın merkezine kurbiyet nisbetinde ve maksuda hizmet derecesinde her birine inayet ve ihtimamda hisse ve nasiblerini taksim-i âdil ile tefrik etmek gerektir. Tâ ki o muadeletle intizam ve o intizamdan tenasüp ve o tenasüpten hüsn-ü vifak ve o hüsn-ü vifaktan hüsn-ü muaşeret ve o hüsn-ü muaşeretten kelâmın kemaline bir mizanü’t-ta’dil çıkabilsin.

Yoksa vazifesi hizmetkârlık ve tabiatı çocukluk olanlar, büyük rütbeye girmekle tekebbür eder. Tekebbür etmekle tenasübünü bozup muaşereti teşviş eder. Demek kuyudat-ı kelâmın istidatlarını nazara almak gerektir. Evet, her şeyi istidadı nisbetinde terfi etmek lâzımdır. Zira görünüyor ki göz, burun gibi bir aza ne kadar güzel olursa hattâ altından olursa haddinden büyük olduğu halde sureti çirkin eder.

Tenbih:

Nasıl bazen en küçük bir nefer bir hizmete mesela, düşman ordusuna keşf-i râze gider, müşir gidemez veyahut bir küçük talebe yaptığı işi büyük bir âlim yapamaz. Çünkü büyük adam her şeyde büyük olmak lâzım gelmez. Herkes kendi sanatında büyüktür. Kezalik o maânî-i mütezahime içinde bazen bir küçük mana riyaset eder. O kıymettar oluyor. Zira onun vazifesi şimdi gelecek bir esbab ile ehemmiyetlidir. Buna işaret eden ve kıymetine menar olan sarîh hüküm ve lâzım-ı karibinin adem-i salahiyetidir ki onun hatırası için irsal-i lafız ve sevk-i hitap edilsin ve kelâm dahi postacılık etsin.

Zira ya bedihî ve malûmdur, görünüyor veyahut hafif ve zayıftır, asıl garazda ehemmiyeti yoktur. Veyahut onu hüsn-ü telakki ve kabul edecek ve ona kulak verecek muhatap yoktur. Veyahut mütekellimin haline muvafakat ve tekellüme dâî olan arzuya hizmet edemez.