Zira gece ve gündüzün, kış ve yazın, asırlar ve devirlerin değişmesiyle gurûb ve ufûl ile teceddüd eden masnuat-ı cemile ve mevcudat-ı latîfe; âlî, sermedî, daimü’t-tecelli bir cemal-i mücerredin vücudunu ve bekasını ve vahdetini gösteriyorlar. Hem müsebbebatıyla beraber zeval bulan esbab-ı süfliyenin hiçliğini gösteriyorlar. Belki bütün sanatlar, bütün esması kudsiye ve cemile olan Cemil-i Mutlak Zat-ı Zülcelal’in müteceddid sanatları, mütehavvil nakışları, müteharrik âyineleri, müteakip sikkeleri, mütebeddil hâtemleri olduklarını gösteriyorlar.
ON ÜÇÜNCÜ LEM’A: Evet her şey, zerrattan tâ seyyarata tâ şümusa kadar, acz-i zatîsiyle, Hâlık’ın vücub-u vücuduna şehadet ettiği gibi; o acz-i mutlak ile beraber nizam-ı umumîde hayret verici vezaifi deruhte etmeleri, o Vâcibü’l-vücud’un vahdetine şehadet eder.
Hem bununla beraber kâinatın bütün eczaları, her bir cüz elli beş lisan ile Zat-ı Ehad ve Samed’e şehadet eder. Kur’an-ı Hakîm’den fehmettiğim o elsineleri icmalen Katre namında bir risale-i Arabîde beyan etmişim. İstersen ona müracaat et.

