Hem o Hâlık-ı Zülcelal’in vücub ve vahdeti gibi bütün evsaf-ı kemaliyesine ve cemaliye ve celaliyesine şu mevcudat şehadet ettikleri gibi; kusursuz, noksaniyetsiz kemal-i zatîsini de ispat ederler. Çünkü eserde kemal, fiilin kemaline; fiilin kemali, ismin kemaline; ismin kemali, sıfatın kemaline; sıfatın kemali, şe’nin kemaline; şe’nin kemali, zatın kemaline hadsen, zarureten, bedaheten delâlet eder.

Mesela, nasıl ki kusursuz bir kasrın mükemmel nukuş ve tezyinatı, arkalarındaki ef’alin mükemmeliyetini gösterir. O ef’alin mükemmeliyeti, fâilin esmasının mükemmeliyetini gösterir. Esmanın mükemmeliyeti, sıfâtın mükemmeliyetini gösterir. Sıfâtın mükemmeliyeti, müsemmanın şuun-u zatiyesinin mükemmeliyetini gösterir. Şuunun mükemmeliyeti, o nakkaşın zatının mükemmeliyetini gösterir.

Aynen öyle de şu kusursuz, futursuz âsâr-ı meşhudedeki kemal, bilmüşahede müessirin kemal-i ef’aline delâlet eder. Kemal-i ef’al ise bilbedahe fâilin kemal-i esmasına, kemal-i esma ise bizzarure müsemmanın kemal-i sıfâtına, kemal-i sıfât ise bi’l-yakîn mevsufun kemal-i şuununa, kemal-i şuun ise bihakkalyakîn zîşuunun kemal-i zatına delâlet eder. Âmennâ ve saddaknâ.