Müslüman, hâkimiyetin bir cüz-ü hakikisine mâlik olur. Ve hürriyet, üç yüz yetmiş milyon İslâm’ı esaretten halâs etmeye bir çare-i yegânedir. Farz-ı muhal olarak burada yirmi milyon nüfus, tesis-i hürriyette çok zarardîde olsalar da feda olsunlar. Yirmiyi verir, üç yüzü alırız.

Yazık! Eyvahlar olsun! Bizdeki unsurlar, ırklar, hava gibi muhtelittir; su gibi memzuç olmamışlar. İnşâallah elektrik-i hakaik-i İslâmiyet’le imtizaç ederek, ziya-yı maarif-i İslâmiye hararetiyle kuvvet tevlid ederek, bir mizac-ı mutedile-i adalet vücuda gelecektir.

Yaşasın meşrutiyet-i meşrua! Sağ olsun hakikat-i şeriatın terbiyesinden tam ders alan neyyir-i hürriyet!

İstibdadın Garibüzzamanı

Meşrutiyetin Bedîüzzamanı

Şimdikinin de Bid’atüzzamanı

Said Nursî

***

Bundan sonra İstanbul’da fazla kalmaz, Van’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır. Batum yoluyla Van’a giderken Tiflis’e uğrar. Tiflis’te, Şeyh San’an Tepesi’ne çıkar. Dikkatle etrafı temaşa ederken yanına bir Rus polisi gelir ve sorar: Niye böyle dikkat ediyorsun?

Bedîüzzaman der: Medresemin planını yapıyorum.

O der: Nerelisin?

Bedîüzzaman: Bitlisliyim.

Rus polisi: Bu Tiflis’tir!

Bedîüzzaman: Bitlis, Tiflis birbirinin kardeşidir.

Rus polisi: Ne demek?