girmeleri, Kur’an’daki i’caz-ı manevîsinin şe’nidir belki muktezasıdır ve lâzımıdır.

Madem Risale-i Nur, bu acib asırda müstesna bir surette bu âyetin işaret ettiği vazifeyi yapıyor ve manasının daire-i külliyesinde bir ferdidir.

Elbette müteaddid emareler ve gizli karineler ile diyebiliriz ki bu âyette dahi Birinci Şuâ’nın sair otuz bir adet âyetleri gibi Risale-i Nur’a mana-yı işariyle bakar. Şöyle ki:

لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا

cümlesi, mana-yı işarîsiyle diyor: Bin üç yüz yetmişe kadar tecavüz eden en karanlık bir zulüm, en karanlık bir zulmetten sizi ey ehl-i iman ve’l-Kur’an, Kur’an’dan gelen Nurlara ve imanın ışıklarına çıkaran ve isminde Nur ve manasında rahîmiyet bulunan ve ism-i Nur ve ism-i Rahîm’in mazharı olan bir lem’a-i Kur’aniyeye ve bu asrımıza bakıp îma ediyor.

Mana mutabakatından başka bir emare ve karinesi budur ki:

اِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا fıkrasının (şedde ve tenvin sayılır) makam-ı cifrîsi dokuz yüz kırk yedi (947) edip Risaletü’n-Nur isminin makamı olan dokuz yüz kırk yedi adedine tam tamına tevafuk ediyor.

اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا cümlesi (şeddeler sayılmaz ve âhirde tenvin vakıftır, elif sayılır) makam-ı cifrîsi ki bin üç yüz yirmi üç (1323) tarihini gösterir. O tarihte, merkez-i hilafette dehşetli bir inkılabın mebde-i infilaki içinde, yeise düşen ehl-i imana müjde verip İslâmiyet’in hakkaniyetine ve kuvvetine kuvvetli şehadet eden ve veraset-i nübüvvet noktasında davette bulunan hakiki bir şahide işaret eder.

وَنَذٖيرًا وَدَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ cümlesi (Hâşiye) (tenvinler vakıf olmadığından sayılırlar) makam-ı cifrîsi, bin iki yüz elli altı (1256) tarihini göstermekle,

___

Hâşiye: وَدَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ kelimesi, Risale-i Nur’un hakiki bir ismi olan Bedîüzzaman’ın makamına tam tamına tevafuku ve manen mutabakatı olduğu