eden bir ahmak, yine Sâni’in inkârına gitmemelidir.
YEDİNCİ LEM’A: Nasıl ki her bir mahluk-u cüz’î üstünde ehadiyetin sikkesi olduğu gibi; her bir nevi üstünde, her bir küll üstünde tâ mecmu âlem üstünde sikke-i ehadiyet ve hâtem-i vâhidiyet ve turra-i vahdet gayet parlak bir surette vaz’edilmiştir. İşte bak, sath-ı arzın sahifesinde, bahar mevsiminde, Nakkaş-ı Ezelî en ekall üç yüz bin nebatat ve hayvanat envaını haşir ve neşreder. Nihayetsiz ihtilat ve karışıklık içinde, nihayet derecede imtiyaz ve intizam ile bunları iade edip haşrediyor. Çendan bir kısmını aynen iade etmiyor. Fakat ayniyet derecesinde bir müşabehet ve bir misliyetle iade ediyor.
Demek haşr-i bahar, tevhide sikke olduğu gibi haşr-i kıyamete dahi tamamen misal olabilir. Demek baharda, ihya-yı arz içinde üç yüz bin haşrin numunelerini kemal-i intizam ile icad edip sahife-i arzda karışık bir halde üç yüz bin muhtelif envaı hiç hatasız ve hiç sehivsiz ve hiç karıştırmadan gayet mevzun ve muntazam ve manzum olarak yazmak, nihayetsiz kudret ve ilim ve iradeye mâlik bir Zat-ı Zülcelal’in sikke-i mahsusası olduğunu

