suhulet-i mutlaka hem o suhulet ve sürat ve vüs’at-i mutlaka ile beraber bir cûd ve sehavet-i mutlaka içinde, nevilerde olduğu gibi her bir fertte görülen gayet mükemmel bir intizam-ı mutlak ve gayet mümtaz bir hüsn-ü sanat ve gayet mükemmeliyet-i hilkat hem bir anda ve her yerde ve bir tarzda, her fertte müşahede edilen bir sanat-ı hârika, elbette ve elbette öyle bir zatın hâtemidir ki o Zat-ı Akdes, hiçbir yerde olmadığı halde her yerde hazırdır ve hiçbir şey ondan gizlenemediği gibi hiçbir şey ona ağır gelemez. Zerreler ve yıldızlar, onun kudretine nisbeten müsavidirler.
DOKUZUNCU LEM’A: Evet, nasıl ki sahife-i arz üstünde Ehad ve Samed’in hâtemlerini görebiliyorsun. Bak kitab-ı kâinat üstünde de büyüklüğü nisbetinde bir vuzuh ile hâtem-i vahdet okunuyor. Çünkü şu mevcudat, bir fabrikanın ve bir kasrın ve bir muntazam şehrin eczaları gibi birbirine karşı muavenet ellerini uzatmış, birbirinin sual-i hâcetlerine “Lebbeyk!” derler. El ele verip bir intizam ile çalışırlar. Baş başa verip zevi’l-hayata hizmet ederler. Omuz omuza verip bir gayeye müteveccihen bir müdebbire itaat ederler. Evet şems ve kamerden, gece ve gündüzden, kış ve yazdan tut tâ nebatat hayvanların imdadına,

